2 Nisan 2013 Salı


“Panik Anksiyete” yani nam_ı diğer “Panik Atak”



Geçenlerde bir arkadaşımın arabasına bindim, önde bebek arabası vardı, o yüzden arkaya oturmak zorumda kaldım ve birkaç saniye sonra “dur ben ineceğim” diye bağırarak arabadan atladım. Anlatması gerçekten çok zor bir durum, o birkaç saniyede yaşadığım sıkıntıyı ve korkuyu tarif edemem..  Bir de arkadaşlarıma karşı duyduğum mahcubiyet de cabası.. Oysa otururken aklımda böyle bir korku yoktu. Arkanın basıklığı, camların koyu renk olması ve sıkışık oturma düzeni önce korkuyu sonra da paniği getirdi işte. (O arkadaşım bu olaydan sonra cip aldı, tavanında da sunroof var)
İlk atağımı da yine bir arabada yaşamıştım, orada da bağırarak arabayı durdurup yola atlamıştım.. Tabii o zaman ne olduğunu anlayamamıştım, klostrofobim vardı hep ama bu kendini kaybetme durumu çok farklıydı.
Neyse sonra psikiyatr ve teşhis; “Panik Anksiyete” Halk dilindePanik Atak”. Yoğun korku, kaygı, endişe karışımı bir nöbet.  Tıbbi tanımı böyle..

En büyük sebebi yaşam kaygılarının artması, maddi ve manevi belirsizlik. Yaşanılan bazı sıkıntılar.. Sanılanın aksine sadece psikolojik bir durum da değil. Ataklar sırasında oluşan çarpıntı, terleme, ateş basması, kalp atışlarının hızlanması, nefes darlığı ve her şeyi sisli görme durumları da fizyolojik etkileri. Bazı hormonlar sebep oluyormuş buna.

Bir de bu hastalığın sinsi bir tarafı var; çok keyifli ve mutlu olduğun zamanlarda kendini hatırlatıyor. Beklenmedik bir anda ve hiç belirti göstermeden ortaya çıkıveriyor. Bir keresinde de böyle keyifli bir günün sonunda yakalamıştı beni. Nefes darlığıyla başlayıp, üzerimdeki elbiseyi çıkarmaya kalkmıştım bir cafedeJ Yeşil elma dilimleriyle dolu, elmalı votka içiyordum bebek’teki meşhur bir mekanda. Yanımda en sevdiğim arkadaşlarımla. Kahkahalarla dolu sohbet vardı masada ve birden nefes darlığı hissi, arkasından, eyvah nefes alamıyorum korkusu, üzerimdeki elbisenin beni sıktığı hissiyle gelen panik. Kalp çarpıntısı, sisli görüş ve elbisemden kurtulma isteği. Kulaklarımda psikiyatrımın sesi; “tatlım ciğerlerinde bir problem yok, boynuna taş bağlayıp suyun dibine de atmadık seni, bütün oksijen senin, çık dışarı nefes al.” Söylemesi kolay da,  uygulaması zorJ
Bu olaylardan sonra da “ya yine olursa?!” endişesi başlıyor. Başka kaygılardan doğan hastalığım kendi başına bir kaygı olarak ortaya çıkıveriyor.
Panik atağın önemsiz bir sorun olduğunun düşünülmesi ve sana hastalık hastası yakıştırmasının yapılması da en fenası. Daha da fenası şımarıklık olarak algılanması ve  abartıldığının düşünülmesi.. Aslında böyle düşünenlere de kızmamak gerek, yaşamayan anlamıyor tabii.
Valla ben arabalarda önde oturuyorum, görüş alanımın açık olması beni rahatlatıyor.. Uçakta da business class’da uçmam gerekiyor, koltuk araları geniş ya!J Yok canım o kadar zengin değilim henüz. O yüzden uçağa bineceksem ve de uçak daha çok yolcu alalım düşüncesiyle sıkıştırılmış koltukluysa eğer, yarım doz sanax içiyorum. Yoksa “durdurun uçağı inecek var” diye bağırsam neye yararJ

2 yorum:

  1. Herşeyi ilk önce benim sevgilim yapar.
    Panik ataktan kimsenin haberi yokken biz biliyorduk ne olduğunu :-)
    ama tabii benim başlangıçta ciddiye almamış olmam da ayrı bir ayıptı.
    güzel anlatmışsın eline sağlık.

    YanıtlaSil