Annemin yarası filmine, konu hakkında hiçbir fikrim olmadan
gittim. Sadece oyuncuları biliyordum. Konu sürprizdi benim için. Bosna Hersek
savaşı tüm savaşlar kadar kötü, acı verici, çok sayıda insan hayatını trajik biçimde etkilemiş berbat bir savaştı. Din
ve etnik kökenler nedenli bir insanlık dramıydı, soykırımdı. İnanılmaz işkence
ve katledilme hikayeleri yaşandı. Bu savaş ile ilgili her türlü kitap, film,
belgesel her zaman ilgimi çok çekmiştir.
Annemin Yarası filmi bu savaşa, savaş sonrası yaşanılan acılara dokunuyor. Yaşanan onlarca hikayeden bir parça anlatılmış. Filmi çok
beğendim. Senaryo çok başarılıydı, çekimler
çok usta işiydi, oyuncular ise tek kelimeyle muhteşemlerdi. Film bir dram
filmiydi evet ama, aynı hayatta olduğu gibi tüm duygular bir aradaydı. Gülümseten,
kahkaha attıran, hüzünlendiren, keyif veren sahnelerle doluydu. Filmin geçtiği
çiftliği çok sevdim, filmin müziklerini çok sevdim. Sevgiyi, masumiyeti, iyiliği ve kötülüğü bir
arada hissedebileceğiniz çok güzel bir film. Tüm oyuncular çok iyiydiler ama
ben Ozan Güven’e hayran kaldım.
Kara Bela filmi de usta bir komedi filmi olmuş. Temposu asla
düşmeyen bir yol filmi. Hayatı hep kuralına göre yaşamış Kudret’in düzeni,
gördüğü bir rüyadan sonra sürpriz olaylarla tepetaklak oluyor. Çok sevdiği arabasına (kara bela) atlayıp
yola çıkan Kudret yolda yeni arkadaşlıklar ediniyor. Yolculuğun sonunda ise kuralsız yaşamın
keyfini ve dostluğun önemini öğreniyor. OyUncular Cengiz Bozkurt, Seda Bakan, Erkan
Kolçak Köstendil çok başarılılar. Bu şahane absürd komedi filmini izlemenizi
öneririm.
Danish Girl, dünyanın ilk trans kadınının hikayesi. İnsanlığın
başından beri, kendini yanlış bir bedenin içinde hapsedilmiş hisseden
insanların olduğu aşikar olsa da, bunu açıkça dile getirmek ve kendisi için ‘tanrının
hatası’ olan bedeninden vazgeçmek, hem de bu konuda bir ilk olmayı göze almak
cesaret isteyen bir şey.
Filmin konusu işte tam da bu sebepten ve gerçek bir hikaye
olmasından oldukça iddialı. Fakat, film insanı içine çekmiyor, hayret etmesini
sağlayacak kadar derinleşmiyor. Yine de, başarılı bir ressamın kocası olarak
başladığı hayata Lili Elbe adlı bir kadın olarak devam etmeye karar veren Einar
Wegener’in karsı Gerda’dan aldığı desteği ve Gerda’nın belki de sanatçı
kimliğinden dolayı, 1920’li yıllarda bu kadar açık görüşlü olabilmesi insanı
hayrete düşürüp, ‘ben olsam ne yapardım’ diye kendini sorgulatıyor.
Konusunun yoğunluğuna rağmen sönük olan bu filmde tabi ki,
Eddie Redmayne’nin oldukça hoş bir kadın oluşunu görmek bile filmi izlemeye
yetebilir.
Son olarak şiddetle seyretmenizi önereceğim film; "Başkan" "The President" İranlı yönetmen Mohsen Makhbalmaf'ın filmi. Bilinmeyen bir ülke ve bu ülkeyi yöneten acımasız diktatörün sonu diye özetleyebilirim. Bu bol ödüllü filmi izleyin.