17 Ekim 2015 Cumartesi

Haydi Oy Vermeye

“Artık ortak keder ve zafer bile Türkleri bir araya getirmiyor.” New York Times

Aynen öyle.

Bir Türk bilim adamımız kimya dalında Nobel ödülü  kazanmış, hepimiz sevinemiyoruz, bir grup çıkıp Türk mü, Kürt mü, Arap mı diye tartışıyor.

Ankara’da korkunç bir katliam yaşanıyor, barış için giden insanlarımız, gençlerimiz ölüyor, ortak acı yaşanmıyor da ondan mı bizden mi oluyor.

Milli maçta ölen insanlarımız için saygı duruşu yapılıyor, bir dakika bile dayanamıyorlar, ıslık kıyamet..

Kim kutuplaştırdı bizi, kim bu düşmanlığı çıkardı? Nedir bu vicdansızlık?

Ben şu yaşıma kadar Sünni miyim Şii miyim diye düşünmüyordum bile. Okulumda, mahallemde Yahudi, Ermeni, Ortodoks, Kürt  olan arkadaşlarım vardı, hala da var. Ama onlarla ilişkilerimde, dinleri, mezhepleri  hiç aklıma bile gelmezdi. Biz arkadaştık, komşuyduk.

Vaziyet ortada: televizyon, gazete, facebook, twitter, nereye baksam felaket haberleri, umutsuzluk sarmış her birimizi.

Hayatını yitiren insanları, onların yakınlarının acısını içimde hissediyorum. Ben de korkuyorum, kendimden geçtim çocuklarımı merak etmekten kafayı sıyıracağım neredeyse. Hayat akıyor çünkü herkes işine gücüne alışverişine gitmeye devam ediyor mecburen.  Ama korkuyorum çünkü her an her yerde, barış mitinglerinde bile korkunç bir şeyler yaşanabiliyor.

Ülkemiz de,  insanımız da topluca depresyondayız. Korkuyoruz, tedirginiz, umudumuzu kaybettik, nasıl kurtulacağız bu durumdan?

Nedir suçumuz? Atamızı sevmek, onun ilke ve inkılaplarını benimsemek,  doğru işleyen bir demokrasi ve  hukuk istemek mi?

Seçime gittik, halk oy verdi ve çıkan sonuçta belli ki bir şeyler değişsin istedi.

Bırakın değişsin yahu, önümüzdeki seçimlerde de aynı sonuçlar çıkarsa yine yeni bir kaosa daha mı gireceğiz?  

Artık güzel ülkemizde mutlu, huzurlu ve eşit haklarla yaşamak istiyoruz.


Bunun için de sağlıklı düşünüp, küsmeyeceğiz, kaçmayacağız ve gidip oyumuzu vereceğiz.

8 Ekim 2015 Perşembe

Atarlı Bir Yazı

Nasıl mevsimler kendi değişimlerini yaşarlar, biz insanlar da değişik mevsimlerimizi yaşıyoruz bence.

Ben çocukluğumdan beri kaç kere değiştim diye soruyorum kendime, siz soruyor musunuz?

Tabii ki değişmeyen kemik şeyler de var ama, değişen düşüncelerim de oldukça fazla.

Mesela öldürseler yapmayacağım dediğim, tahammül etmeye kendimi zorlamayacağım, açık açık sevmediğim şeylerin listesi var artık.

Sekizden altıya aynı ofiste sevmediğim bir işi yapamam artık.

Beni sıkan, mutsuz eden, enerjimi emen insanlara ve mekanlara  artık hiç tahammülüm yok. 

Samimiyetsizlik sevmem.

İddiacılık sevmem.

Tarafsızlık sevmem. “ay ben takım tutmuyorum, milli takımı tutuyorum”  “ay ben hiçbir partiye, hiçbir siyasi görüşe bağlı değilim” diyenle işim olmaz. Ne demek kardeşim, yaşadığın ülkende bir görüşün olacak, okuyacaksın, dinleyeceksin.  Oy vereceksin. 

Çağdaş olmayan hiçbir şeye tahammülüm yok.  Geri değil ileri gidelim arkadaşlar. Adam çıkmış muya terliğin altındaki şekli Arapça yazıya benzetmiş, Muhammed yazıyormuş, ama tersten bakınca. Eeee yani?!!!! İnsanlık için dev adımlar atılıyor hanımlar beyler, bırakın bu safsataları.

Daha da ileri gideyim;  parası olup da hala ölesiye çalışan insanlara da tahammülüm yok. Paran varsa çalışma kardeşim, bırak ihtiyacı olan çalışsın, ya da kendini  paralama, uzun toplantı saatleri, hafta sonu çalışmalar falan.  Ne o hayatından memnun değilsin demek ki, evine gitmek istemiyorsun demek ki, ofisinden ayrılamıyor musun?  afiyetle ye, iç,  gez, toz.

Ayrıca sadece İstanbul’da mı para kazanılıyor? Hele ki köylerini, kasabalarını bırakıp gelenler, ne işiniz var kardeşim, büyük şehirde saçma sapan işler yapıp sürüneceğinize, ekin bağınızı bahçenizi, temiz hava, doğal yiyecekler, mis gibi yaşayın yahu. Badananızı yapın, çalınızı çırpınızı toplayın, çimeninizi, çiçeğinizi ekin, temiz pak yaşayın.


Kızdırmayın oğlum beni, hadi görüşürüz ararım ben J