24 Şubat 2015 Salı

Günümüz Aşklarına Dair

“Hayır Esra hanım yanlış anladınız, ben Kerem’le Serhat’ı beğeniyorum ama hoşlantı yok , sadece face’den yazışıyoruz, ama kesinlikle hoşlantı yok.”

Beğenmekle hoşlantı (?) arasındaki farkı anlayan var mı?!!!!!!!!!!!!!!! beynim yandı, yorum yok.

Paravan açılır kendisine gelen erkek aday için kadın; “Olumsuz Esra hanım, çünkü bıyığı var, ben kesinlikle bıyıksız olsun demiştim.” Erkek aday; “Siz isteyin, şu anda jilet getirin burada keserim bıyıklarımı.” Kadın; “Gerçekten keser misiniz?” Adam “Evet keserim.”Kadın; “Olumsuz Esra hanım”

A be kadın madem olumsuz diyeceksin neden keser misin diye soruyorsun adama???????!!!!!!!!
A be adam sen de bir kere gördüğün kadın için niye tipinden vazgeçiyorsun?!!!!!!!

“Çok mutsuz ve umutsuzdum Esra hanım, ama 2 gündür ekranda Nuray hanımı seyrediyorum, yeniden hayata tutunma nedenim oldu. Aşık oldum.” 

Nasıl yahu?! 2 gün ve sadece ekranda gördüğün kadına nasıl aşık oluyorsun?!!!! Beğenmiş olabilirsin de aşk?!!!!!!!!!!!!!!

“Cansu’ya çok aşığım, onu çok seviyorum, ama biz birlikte olamayız, bana kızabilirsiniz ama açıklayamayacağım şeyler var.”

Kız ağlar, herkes yorum yapar; “Besbelli aşıksınız bitirmeyin bu güzel ilişkiyi” (bu aşkın başlangıcı 1 hafta önce bu arada) vesaire vesaire...

Sonrasında iki taraf ta adaylarını aramaya devam kararı alırlar!!!!!!
Yahu hani büyük aşk?! Engeller varsa tamam ama biraz aşkın acısını yaşayın, kafanızı toparlayın, aradan biraz zaman geçsin, ondan sonra yeni adaylar arayın.
Bir de bu olaylara tanık olup, ertesi gün bunlara aday gelenler var!!!!!!!!!!!!!!!
Yahu bu adam ya da bu kadın dün başka birisine aşıktı, dün, yani 1 gün önce...........

Stüdyoya bir çiçek gelir; kalp kutu içinde kırmızı güller, kutunun üzerinde elinde kalp tutan bir ayıcık, bir de iki adet alyans var. Şimdi herkes bu çiçeğin bir kadına geldiğini düşünür değil mi? Hayır efendim bu alengirli çiçek bir erkeğe bir kadın tarafından gönderilmiştir ve içinden çıkan kartta yazan yazı öldürücü darbeyi indirir ; “Evlilik aşkı öldürür derler, benimle ölmeye var mısın?)!!!!!!!!

İki günlük aşklar, sonrasında doğan nefretler, hemen arkasından yeni arayışlar. “Ali olmazsa veli” durumları.............

Evet bunlar malum evlendirme programlarında geçen diyaloglar, bu adı geçen insanların yaş aralıkları ise 19-26 yaş.. lisede hatta ortaokulda yaşamaları gereken şeyleri namus, töre, adap yüzünden yaşayamamış, ama ekranda adı “evlendirme programı” olan sözüm ona güvenilir bir mecrada “namusları” ile eş arıyorlar.

Hepsi bu hayatta çok şey yaşadıklarını söylüyorlar, hayatta yaptıkları hiç bir şeyden pişman değiller, (o yüzden de hatalarından ders alamamışlar) oradan buradan okudukları sözlerle felsefe yapıyorlar. Hiçbiri çalışmıyor, her gün boş boş ekranda oturup eş adayı bekliyorlar. Program ekibindeki kuaförler her gün saçlarını yapıyorlar, makyajlarını yapıyorlar diye kendilerini olduklarından güzel görüp, özgüven patlaması yaşıyorlar, burunları büyüyor ve bir anda kendilerini bulunmaz hint kumaşı kademesine çıkarıp, her geleni reddediyorlar, arkasından loca arası skandalları falan filan...


Ah Türkiye gençliği, 20 li yaşlarda neyin paniği bu? Evlenmek için bu ne acele? Hiç alt yapı yok, o taze beyinler, kendilerini geliştirecekleri yere boş boş oturup eş adayı bekliyorlar işte....

14 Şubat 2015 Cumartesi

SEVGİLİLER GÜNÜ

Bugün sevgililer günü.

Bir çok kimsenin aksine ben çok seviyorum özel günleri. Kapitalist düzen tarafından halkın para harcaması için icat edilen günler diye düşünmem, heyecanlanırım, günler öncesinden özel bir şeyler yapmak için hazırlanırım. Asla unutmam, atlamam, boş vermem.
Bence bu özel günler, ilişkileri, aşkı canlı tutar.

Yıllar önce 90’lı yıllarda, İzmir’de yaşarken, bir 14 şubat sevgililer günü öncesi yine heyecanlanmış ve araştırmalara başlamıştım. O yıllarda, hele ki İzmir’de kutlanan bir gün değildi sevgililer günü. Alsancak’ta ithal mallar satan bir dükkan bulmuştum. Sevgililer günü için sevgilime  hediye arıyorum dediğimde dükkanın sahibi o kadar mutlu olmuştu ki, neredeyse sarılıp öpecekti beni. İlk defa bu talepte bulunan birisiye karşılaşmış çünkü.

Çalıştığım şirketteki arkadaşlarıma da aşılamıştım bu heyecanımı ve  bir keresinde oturup kartondan kalpler yapıp içlerine de Happy Valentine’s yazmış, eşlerimize sevgililerimize hediye etmiştik.
Hem düşünsenize kapitalist düzen müzen, her ne halt ise, onun sayesinde etraf nasıl da güzelleşiyor. Her yerde kalpler, çiçekler, kocaman kırmızı fiyonklar, sevgili figürleri, ben bayılıyorum valla..
Ayrıca bu güzel duygular beynimizdeki öyle şahane hormonları artırıyorlar ki, hiç antidepresanlara da gerek yok J



Eşimle neredeyse 30 senedir evliyiz, ama asla monoton değiliz. Bazen bunun formulünü soruyorlar. Herkesin mutluluk formülünün farklı olduğunu düşünüyorum ama, benim formulüme gelince, özel bir formül yok, doğalım ben, bilinçli, programlı değil hislerim. Sadece önem veriyorum, emek veriyorum, süslüyorum ilişkimi, sedece eşimle değil, çocuklarımla, kedimle ve de arkadaşlarımla da böyleyim. Her buluşma şölendir benim için.


Sevgilisi olan olmayan, her türlü sevgiyi kutsayan herkesin sevgililer günü kutlu olsun J





6 Şubat 2015 Cuma

Bir Film Tavsiyesi : Düşes





Geçenlerde Digitürk’te film kanalları arasında dolanırken bir film ilgimi çekti, kayda aldım daha sonra ailecek izleyelim diye.

İlgimi çekme nedeni tamamen görsellikti, filmin konusuna dair hiç bir fikrim yoktu. Şahane manzaralar, dekorlar ve kostümler ilgi çekmeyecek gibi değildi.

Filmi izledikten sonra öğrendim ki; Düşes, Amanda Foreman'ın 18. yüzyıl İngiliz aristokratlarından Devonshire Düşesi Georgiana Cavendish hakkındaki biyografisinden uyarlanmış

şes, 18. Yüzyıl  İngiltere'sinde modadan politikaya, kadın haklarına ve daha bir çok değişime neden olmuş,  güzelliği ve gustosuyla zamanının süper starı olmuş bir kadın.

Fakat işin benim ilgimi çeken magazinsel özelliği, düşesin, bizim masum prenses Diana’nın akrabası olması. Prenses Diana, Georgiana'nın ailesinin soyundan geliyormuş, yani Georgiana'nın abisinin torununun torununun torunu, daha da gider bu böyle.. Georgiana'nın evlenmeden önceki soyadı da Spencer zaten.

Ayrıca  prenses Di’nin eltisi  Sarah Ferguson da Georgiana'nın Charles Grey'den olma gayri meşru kızı Eliza'nın soyundan gelmekteymiş, yani o da Georgiana'nın torununun torununun torunu .. Bilindiği üzre bahtsız Sarah'da aynı Eliza gibi kraliyet ailesinden hiç bir zaman kabul görmemiştir. Demek ki kaderleri böyleymiş.

Filmde Georgiana'nın aşığı olan ve sonradan İngiltere'nin başbakanı seçilen Charles  Grey’in de bir hikayesi var;  Bizim düşes çaya çok düşkünmüş, özellikle de bergamot aromalı olanlara,. Earl de İngiltere’de dükler için kullanılan bir lakapmış. Daha sonradan bu çaya Grey'in ismi verilmiş ve hepimizin bildiği meşhur Earl Grey çayı meydana çıkmış.

Film o dönemdeki erkeklerin, özellikle de zengin olanların üstünlüklerini anlatıyor. Kadınlar ise  bu dünyada adeta şaşaalı  baloları süsleyen dekorlardan bir parçalar. Doğal olarak da kadınlar yalnızlaşıyorlar, kısıtlandıkları ortamda özgürlüklerini yaşayamıyorlar. 

Filmde düşesin diğer kadınlardan farklı olarak sınıfsal baskıdan ve kısıtlanmışlıktan kaçış çabasını izliyoruz. Bu da Spencer kadınlarının kaderinde varmış demek ki J