Son günlerde ülkece
yaşadığımız maden faciasını, orada hayatlarını kaybeden işçilerimizi ve onların
acılı ailelerini unutmayacağız ve bunun hesabını yetkililerden sormaya da devam
edeceğiz.
Tabii ki hayat devam ediyor,
umarım bir daha böyle facialar yaşamaz ülkemiz.
Ben de bu arada size
okuduğum birkaç kitap ve izlediğim filmlerden bahsedeyim dedim J
Kitap : Zehra
Yazarı : Carsten Nagel
Pegasus Yayınevi
Bütün
savaşlar kötüdür. Bütün savaşlarda insanlar acı çekerler. Bilmiyorum neden, belki de yakın geçmişte
yaşandığı için ve de insanın insana yapacağı en büyük kötülüklerin yaşandığı
bir savaş olduğu için, Bosna savaşı beni çok etkiliyor. Avrupa’nın göbeğinde
böylesine kötü, böylesine savunmasız, anlamsız, bir o kadar da dehşet verici
bir savaş yaşanırken ne yazık ki bütün dünya izleyici olarak kaldı.
Carsten Nagel’in yazdığı “Zehra” bu zulüm dolu savaşın yaşandığı Yugoslavya’da geçiyor. Yazar, savaşın patlak verdiği zaman 12 yaşında olan Zehra ve ailesinin korku, zulüm, açlık ve perişanlık dolu hikayesi, kaçışları, mülteci kampı ayları ve oradan Danimarka’ya sığınmacı olarak gidişlerini anlatırken, diğer yandan Zehra’nın savaşla, aşkla, yaşamla, din ve milliyetçilikle ilgili düşüncelerini de çok güzel bir dille aktarıyor.
Yazar
Carsten Nagel savaş ve işkence yaşamış mülteciler için çalışan bir psikolog muş,
tabii ki bu yüzden gözlemlerini çok gerçekçi aktarmış.
Kitap : İstanbul kırmızısı
Yazarı : Ferzan Özpetek
Can Yayınevi
Ben Ferzan Özpetek’in
filmlerini çok severim. Sevgiyi, duyguları anlatışını çok severim. Müzikler ve
manzaralar da şahane olur filmlerinde.
Bu yüzden kitabını da hemen
aldım. Hikaye, Ferzan Özpetek’in hayatını anlatıyor, ama otobiyografi olarak
değil. Hayali kurgu ve gerçek bir arada çok güzel anlatılmış.
Kitap : Son Oyun"
Yazarı : Ahmet Altan
Everest Yayınları
Çetin
Altan benim çok sevdiğim, yazdıklarını çok beğendiğim bir gazeteci yazardır. Ne
yalan söyleyeyim, oğullarından pek haz etmem ama, dürüstçe de eklemeliyim ki,
Ahmet Altan’ın kitaplarını beğeniyorum.
Son Oyun
adlı kitabı da, okuması çok keyifli, akıcı ve merak uyandırıcı, biraz da
masalımsı bir roman. Çok güzel resmettiği, efsanesi olan bir kasaba ve bu
efsaneden kaynaklanan kavga içinde ilginç karakterli kasaba halkı hikayeyi
oluşturuyor.
Bir de
yazarın, tanrıyla konuşmaları oldukça güzel ve yazar, tanrıyı evrenin kurgulayıcı
yazarı olarak meslektaşı olarak görüyor.
Film : The Grand Budapest Hotel (Büyük Budapeşte oteli)
Wes
Anderson, son birkaç yıldır durdurulamaz şekilde yükselişe geçen bir yönetmen.
Öncelerde popülerlikten öte kült film skalasına girecekmiş gibi gözüken
filmleri o kadar iyiydi ki bir anda herkes tarafından bilinir hale geldi. Anderson’un
ününe ün katan ve artık az kişi tarafından bilinen bir yönetmen olma imkanını
sonsuza dek kaybetmesine neden olacak son filmi ise Budapeşte Oteli.
1930’lerin
Avrupa’sında, hayali bir ülkede geçen film büyüleyen bir Anderson masalı. Yine
yönetmenin imzası niteliğinde olan pastel renkler, aşırı dekorlar ve hızlı
çekimler filmi izlediğiniz süre boyunca gerçek dünyayı unutmanızı sağlıyor.
Anderson’ın
filmolojisinde gördüğümüz bütün oyunculardan güzel bir geçit sunan Budapeşte
Oteli’nin her bir sahnesi ayrı güzeldi; ama ben en çok hapishaneden kaçış ve
karda kızakla takip sahnelerini sevdim, sanki çizgi film seyrediyormuş gibi hissettim.
Film : Star Trek (Uzay Yolu)