Alime sormuşlar: “Efendim
en iyi neyi bilirsiniz?”
Alim kişi cevap vermiş: “haddimi bilirim.”
Alim kişi cevap vermiş: “haddimi bilirim.”
Sözlüklere göre; “Had” kelimesi durmamız gereken sınırları
içerir.
Haddini bilmek; kendi değerini ve yeteneğini, olduğundan ve başkalarından üstün görmemektir. Haddini bilmek, kendini bilmektir.
Haddini bilmek; kendi değerini ve yeteneğini, olduğundan ve başkalarından üstün görmemektir. Haddini bilmek, kendini bilmektir.
Şöyle bir etrafınıza bakın bakalım, ne kadar çok
had bilmez var etrafımızda. Bizzat tanıdığımız, tanımadığımız ama bazı yerlerde
bir araya geldiğimiz kişiler, toplu taşıma araçlarında, takside, alışveriş yaptığımız
esnaflar içindeler, her yerdeler ve ne kadar da çoklar.
Saygısızlık, edepsizlik ve küstahlığın yeni adı "had
bildirmek" olmuş. İşin garip olan yanı, haddini bilmediğini de bilmez
çoğu. “Ama karşımdaki de hak etti” der, “ezilmedim” der, oysa bilmez ki edepsiz
susturduğunu sanır, edepli ise edebinden cevap vermez.
Hiçbir insan edepsiz olarak doğmaz, edepsizlik sonradan
edinilir. İnsan egosu şımartılmaya
görsün, şımartıldıkça kabarır, kabardıkça da cıvıyıp haddini aşar işte!
Haklılığından ve mantığından her zaman emin birisini gördüğüm
zaman ondan sakınırım. Çünkü büyük ihtimalle haklılık ve mantık adına vicdanını
köreltmiştir. Merhametin, terbiyenin mantığı olur mu?
Haddini
bilen herkes, herhangi bir konuda, yaşını, bilgisini, konumunu ve sınırlarını
bilip, ona göre davranır ve
konuşur. Haddini bilmeyense kural tanımaz, görgü bilmez, kırar geçer.
Konuşurken,
tartışırken “bence” demenin bir nezaketi vardır. Birbirini dinlemenin bir
nezaketi vardır. Karşıdakinin yaşına, bilgisine, tecrübesine gösterilmesi
gereken bir nezaket vardır. Kibar
olmak, haddini bilmek bu kadar zor mu? Haddimizi bilme özürlüyüz ama had bildirme
konusunda çok hevesliyiz maşallah!
Hoşgörüsüz, önyargılı, intikamdan başka bir duyguyu
tanımayan, empati denilen şeyi bilmeyen insanlara dönüştük. Kimse kimseyi
dinlemiyor, ne demek istediğini anlamaya uğraşmıyor.
Beni en çok rahatsız eden insanlar, her şeyi en
iyi bildiğini düşünenlerdir. Herkes her şeyi çok iyi bilecek diye bir şey yok
ki, herkesin ilgi alanı farklı olabilir. Yapılması gereken, bilmediğin
konuda ısrarcı olmamak ve bir bilene
saygı duymak olmalı.
Çocuklarımıza öğrettiğimiz şeylerin en başında;
bilmediğiniz bir konuda tartışmaya sakın girmeyin, o konuyu iyice öğrenip öyle
tartışın olmuştur. Sonra merhametli ve saygılı olmanın önemini hatırlatırız
hep. Hakkınızı koruyacaksınız ama bunu
yaparken hak koruma ve küstahlık arasındaki o ince çizgiyi iyi
bileceksiniz deriz. İnanın bu çizgiyi aşan çok çocuk gördüm. Büyüklerine
karşı saygısızlar, arkadaşlarına karşı merhametsizler. Yazık! Bu çocukları bir
de büyüdüklerinde düşünün.
Hepimiz
hakkımızı korumayı bilmeliyiz tabii, ama bunu nasıl yaptığımız önemli. Size bir
soru; Hangisi daha çok üzer sizi? Bir şey
söyleyip "keşke söylemeseydim" mi? Yoksa, bir şey söylemeyip
"keşke söyleseydim"mi?
Bazen
diyorum ki; “ne olacak söyle gitsin, içinde kalmasın.” Sonra, “aman boşver, söyleyince
ne olacak?” diyorum. Kalp kırmak beni daha çok üzüyor, o zaman da sus geçsin
gitsin diyorum!
Ya
siz?
çok güzel bir yazı:) keşke herkes sizin gibi davranıp kalp kırmasa...tebrikler
YanıtlaSilteşekkürler:)
YanıtlaSil