Televizyonda, radyoda, gazetelerde,
dergilerde, internette, nerede görürsem göreyim, psikiyatr ve de psikologların
konuşmalarını ve yazılarını kaçırmam.
Geçen gün gündüz kuşağında
rastladım yine bir psikiyatra, uzun yıllardır muzdarip olduğum panik bozukluktu
konu. Artık bu konuda uzman gibi konuşabileceğimden emin olabilirsiniz, ama
yine de dinlemekten hoşlanıyorum işte.
,
Sevgili doktorumuz bu işin
ne sadece ilaçla ne de sadece terapiyle düzelemeyeceğini anlatıyor. Yani,
ilaçla beyindeki ronadrenalin, dopamin ve serotonin hormonlarını düzenleyip, sonra
da beynin takıldığı konuyu konuşacaksın
ki sonuç alabilesin.
Bunlar bildiğim lakırdılar
ve %100 doğru olduğuna da inanıyorum ama bu mesele bir yarama bir kere daha
dokundu. Şöyle ki; 2005 yılında ilk psikiyatrıma panik atak sorunundan dolayı
gittiğimde her şey çok güzeldi. Çok tatlı, güler yüzlü, çok güzel dinleyen ve
çok güzel anlatan bir doktor vardı karşımda. Ferah bir ofis, zeytin yeşili deri
koltuklar, şık objeler, hafif bir müzik, ve daha önce tanımadığın birisine anlattığın
hikayenle baş başa kaldığın güzel bir ortam. Doktor beni dinleyip, sorular
sormuş ve daha önce hiç düşünmediğim farklı bakış açıları göstermişti bana.
Sürekli; “evet yahu!!” dediğimi hatırlıyorum.
Neyse, panik atak bozukluğu
teşhisim konuldu ve tabii ilaçlarım düzenlendi. 15 gün sonrası için randevu
verildi. Güzel. Peki fatura? Yıl 2005 doktorun ücreti 250.-TL
O zamanlar emekli değilim,
aktif çalışan pek de fena para almayan bir çalışanım ama yine de bir yerden
sonra ağır gelmişti bu paralar bana.
Yıllar geçip de yeniden
panik durumlar başlayınca, 2. psikiyatr maceramı yaşadım. Doktor ücretleri
400.-TL – 800.-TL arasına dayandığından ve ben de artık emekli maaşına mahkum
bir vatandaş olduğumdan devlet hastanesine gitme kararı aldım. İnternetten bana
göre güzel isimli bir doktor seçip randevu aldım.
Özel doktora gidildiğinde de
bekleme odasında birkaç hastayla karşılaşıyorsun ama inanın bana devlet
hastanesi koridorunda karşılaştıklarımla kıyaslanamaz… Hem çok kalabalık hem de
gerçekten moral bozucu ve traji komik olaylara şahit oluyorsun. Genci, yaşlısı,
şizofreni, bipoları, sürekli konuşanı, sürekli dolaşanı, ya da sadece sabit bir
noktaya bakanları görünce oldukça sarsıldığımı hatırlıyorum.
Sıra bana gelip de doktor
odasına girdiğimde 2. sarsıntı dalgası geldi. Suratsız, hayatından bezmiş bir
şekilde oturan ve asla göz teması olmayan bir doktor ve ondan nerdeyse 10-15
metre uzakta duran hasta koltuğu, başka da hiçbir şey olmayan beyaz bir oda.
Konuşma aynen şöyle; “Neyin var?” “Şu yılda panik bozukluk teşhisi
konulmuştu..” “Ne ilaç içtin?” “Şu şu ilaçlar ama yeniden panik ataklarım
başl…” “Tamam şimdi de şu ilaçları iç, 1 ay sonra yine gel. Sıradaki……”
Serotonim hormonu en
önemlisi, onu ilaç takviyesiyle dengede tutup, panik bozukluğumu tetikleyen
unsurlardan kaçınarak ve de hayatın iniş çıkışlarına göre slalom yaparak bu işi
çözdüm sayılır da, televizyonda konuşan psikiyatra bağlanıp bunları anlatmayı
çok isterdim. Her mental problemi olan rahatça psikoloğa ya da psikiyatra
gidemeyebiliyor. Devlet hastanelerinin sundukları ise anlattığım gibi korkutucu
ve hiç yararlı değil. Mental hastalıkların da diğer hastalıklar kadar hatta
belki de daha fazla dikkate alınması gerektiği anlaşılmalı. “Bak gönder”
şeklinde bir tedavi ile bu rahatsızlıkların iyileşmesi mümkün değil. Konusunda
uzman bir dinleyici ve yol gösterici gerçekten çok önemli. Ben hala yaşadığım
panik ataklarımı doktorumun aklıma yazılan cümleleriyle kontrol altında
tutabiliyorum.
Ama bunu telefonla bir
kanala bağlanarak yapma düşüncesi bile panik atak sebebi olabilirdi benim için.
O yüzden ben de yazarak içimi döktüm işte.
ergene karı boşamak kolaydır derler ya o televizyon doktorları işkembeden sallarlar :)
YanıtlaSilaynen öyle aşkım :)
YanıtlaSil