5 Eylül 2014 Cuma

Masum Değiliz Hiç Birimiz

Geçen gün bir mağazada, ödeme sırasında bekliyordum. Önümde bir anne ve tahminen 6 – 7 yaşlarında bir kız çocuğu var. Kızın bir arkadaşına doğum günü hediyesi almışlar. Bir çizgi film kahramanının bornozunu, üzerinde aynı kahramanın resmi olan çok sevimli de bir paket yaptırdılar. Kız paketi eline aldı ve; “Buse ne kadar şanslı değil mi anne?Hediyesi çok güzel” dedi. Bu çok tatlı  ve masumca yorumu beni güldürdü ve de geçmişe götürdü.

Ben de aşağı yukarı o yaşlardayken bir arkadaşıma doğum günü hediyesi almıştık babamla. Ankara’daydık o zaman, ve ordu evinden almıştık hediyeyi. Çok şahane, rengarenk bir su değirmeniydi. Büyük bir ihtimalle normal plastik bir oyuncaktı ama o yaşımda bana muhteşem görünüyordu. Ben de hediye paketi elimdeyken, yukarıda bahsettiğim küçük kız gibi, babama; “Arkadaşım çok şanslı değil mi? Bayılacak hediyesine, bana gelse bayılırdım” demiştim. Bir tane de bana alınsın çok istemiştim ama söyleyememiştim babama.

Çocukluk masumiyeti  işte, ne kadar güzeldir, ne kadar sıcaktır.
Masumiyeti saf doğrudur,durudur ve temizdir.
Masumiyeti saf neşedir.
Masumiyeti saf merhamettir.
Masumiyeti saf iyiliktir.
Masumiyeti mahcuptur, ürkektir, çekingendir.
Masumiyeti mütevazidir.

 Büyüdükçe kirlenen hayatlar karşısında  ne kadar samimidir masumiyet.  Rekabet,iki yüzlülük, para pul peşinde koşmak, mal mülk edinme sarmalındaki güvensiz hayat yavaş yavaş zehirler bizi, yavaş yavaş kaybederiz masumiyetimizi. Sistem böyledir çünkü, acımasız çarkları arasında yoğuluruz sürekli.  Ama vicdanlıysak eğer üzülürüz kaybettiğimiz masumiyete. Öpünce geçer derlerdi ya büyüklerimiz, inanırdık ve geçerdi. İşte yine biri öpsün de geçsin isteriz. Bazen de döneriz içimizdeki çocuğun masumiyetine.


 “İçindeki çocuğa sarıl, sana insanı anlatır.” demiş Sezen Aksu ya işte öyle..